Batum
- kimin fikriydi ya trabzona gitmek?
- cam kenarına ben oturacam...
- niye bu tarihe almıştık?
- cam kenarına ben oturacam...
- bu hafta alacak olsak valla gitmezdik...
- cam kenarına ben oturacam...
- off tamaaam sen otuuur...
geçen yılın temmuz ayından alınmış promosyon uçak biletlerimizle martın
soğuk günlerinde üç arkadaş havaalanında uçağın kalkmasını beklerken böyle konuşuyorduk...
8 ay öncesinden hem gezeriz hem de ordu'daki arkadaşımızı ziyaret ederiz
diye düşünerek ucuz biletlere atlamıştık, işte o gün gelmiş çatmıştı...
yağmurlu bir trabzona iniş yapıyoruz ... milattan önceden beri KATÜ'de okumakta
olan yiğenim bizi karşılıyor ve kalacağımız yere götürüyor...
bavulları bırakıp trabzonu gezmeye
çıkıyoruz, biraz çarşılarında gezindikten sonra yiğenimin bahsettiği eski kiliseyi
görmek amacıyla ıssız arka sokaklara dalıyoruz ve kapalı olan kiliseye
vardığımızda sokakta rasladığımız tek kişi kilisenin “çalışmadığını” söylüyor,hayal kırıklığı...
karnımız acıktığı için -aslında az önce trabzon şubesinin önünden geçtiğimiz-
meşhur akçaabat köftecisinde köfte yemek için lüzumsuz yere kalkıp akçaabat’a
gidiyoruz. hem köfte hem hamsi söylememize rağmen hamsinin kalmadığı haberini
alarak köftelerle yetiniyoruz, üstüne fındıklı baklava ikramı var...
ertesi gün günü birlik batum turu için yola çıkıyoruz. adım başı çaykur
fabrikası olan rize’ye vardığımızda çay molası veriyor ve çay memleketinde ağza
alınamayacak kadar kötü çayın satıldığına şahit oluyoruz,bari sallama olaydı...
artvin’i de geçtikten sonra sarp sınır kapısına varıyoruz. hava eksi
derecelerde... arkadaşım üçüncü çorabı geçiriyor ayağına...meğerse biz soğuğun ne
demek olduğunu bilmiyormuşuz...
geçiş işlemleri için bir saatten fazla kapıda bekliyoruz...önce türk sonra gürcistan kapısında işlemleri tamamlayıp karlar içindeki batuma giriyoruz...
yolboyu karadeniz kıyılarında görmeye
alışık olmadığımız mandalin ve palmiye ağaçlarını şaşkınlıkla seyrediyoruz...
lüks otelleri, restoranları,
kumsalları, kumarhaneleri ile batum akdeniz kıyısındaki turistik şehirlere
benziyor. ama halkının yaşadığı kesim köhne ve geri kalmış bir görünümde…
güzel heykelleri olan parklarını, kilisesini, içinde değişik bir çok çeşit ağaç bulunan botanik bahçesini gezdikten sonra öğle yemeğimizi yemek için bir restorana oturuyoruz.
poseidon heykeli (batum)
güzel heykelleri olan parklarını, kilisesini, içinde değişik bir çok çeşit ağaç bulunan botanik bahçesini gezdikten sonra öğle yemeğimizi yemek için bir restorana oturuyoruz.
çoğunluğu peynirli olan gürcü yemekleri lezzetli geliyor,ta ki ekşili tavuk gelene kadar…yemeğin yanında ikram ettikleri armutlu gazoza ise doyum olmuyor.bu gazozdan alıp götürsek ya diyoruz da liraları “lari” ye çevirmek gerekiyor...
gürcistan para birimi “lari” şaka gibi geliyor kulağımıza, yeni tekerlememiz: “bir lira kaç lari bir lari kaç lira? “
hava erken karardığı için zamana karşı yarışarak hızlı bir şehir turu
yapıyoruz. dönerken kapıda tekrar kuyruk oluyoruz ve freeshop’a uğrayıp şişelerin arasında “allaaam
ne kadar ucuuuuuz” diyerek dolaşıyor, ne alacağımızı bilemiyoruz...elde iki şişe aklımız
diğerlerinde kalarak çıkıyoruz batumdan...
ertesi gün ver elini ordu …dostumuzu ziyaret edeceğiz…yolda şöför ücretten dolayı kızdığı bir adamı otobüsten indiriveriyor…şaşırıyoruz...
ordu'da teleferik tarifesi
ertesi gün ver elini ordu …dostumuzu ziyaret edeceğiz…yolda şöför ücretten dolayı kızdığı bir adamı otobüsten indiriveriyor…şaşırıyoruz...
ordu'da teleferik tarifesi
ordu'da dostumuz bizi neşeyle karşılıyor, pek güzel gezdiriyor, pek güzel ağırlıyor…saat
başı itirazlarımızı kaale almadan “siz acıktınız!” diyerek bi şeyler yediriyor. bi
süre sonra yorulup otomatik olarak ne
verirse yemeğe başlıyoruz.
akçaabat köfte ve laz böreğinden sonra karadeniz’de
yenecekler listemizde yer alan karalahana sarması, mıhlama ve balığı da ordu da
yiyoruz.
uçağa binmek üzere trabzona dönerken “bayan yanına” oturdu diye bir yolcu daha kavga gürültü otobüsten atılıyor...bu karadenizliler ne çabuk ateş alıyorlar yahu... meğer biz ne mülayim memlekette yaşıyormuşuz...
son olarak sütlacımızı da yedikten sonra uçağımıza biniyoruz...
yolcuları çok güzel bilgilendiren bir pilotla uçmaya başlıyoruz :
yolcuları çok güzel bilgilendiren bir pilotla uçmaya başlıyoruz :
“sağ tarafta büyük ayı’yı görebilirsiniz,
şu an afyon üzerindeyiz sol tarafa bakarsanız bursa’nın ışıkları görülebiliyor”
gibi bilgiler verse de hiçbirini göremeden uçaktan iniyoruz...
çok üşümemize ve yorulmamıza rağmen ertesi gün iş yerindeki sohbetimiz :
“bi daha ki bileti nereye alsak ki?..”