30 Aralık 2011

geçen yıl geçmeyen yıl...







yıl sonlarında bütün bir yılın değerlendirmesini yapmak adettendir.

ben de bir bakayım dedim bu  yılıma…

depresif girdiğim ve Levent’siz geçirdiğim bir yıldı 2011...

çok şey yaptığım, çok şey öğrendiğim, çok sıkıldığım, çok üzüldüğüm, çok öfkelendiğim, çok uykusuz kaldığım bir yıl oldu . 

bu yıl her şey “çok” geldi bana…

hayatın sıradan ve rutin gittiği, kafamdaki tek sorunun “akşama ne yiyeceğim?” olduğu günleri özledim gene ( Levent’in hastalığıyla uğraşırken de   normal, sıradan hatta sıkıcı günlerimiz böyle  gözümde tütmüştü).

ömrümce bihaber olduğum,  cahil ve kandırılmaya müsait hissettiğim işlerle uğraştım bu yıl:

emlakçılarla ev ev dolaştım, evi boşaltmayan ev sahibiyle, tadilatçılarla, sözünde durmayan doğalgazcılarla cebelleştim. hayatıma saatlerce telefon görüşmeleri yapmak zorunda kaldığım bir sürü adam girdi.

evli olmanın, iki kişi olmanın, sorumluluğu paylaşmanın ne büyük konfor olduğunu düşündüm sık sık.


kendimi ne kadar küçümsemişim oysa... kendimi dövmeyi ne kadar güzel biliyorum da takdir etmede ne kadar acemiyim...


gözyaşları eşliğinde eşyalar topladım, ayırdım, verdim, paketledim,  taşındım, paketler açtım,  yerleştirdim...


bunlar yılın yaslı, sıkıntılı, kederli taraflarıydı...

yılın sevinçli, neşeli, keyifli tarafında ise, kimi moral, kimi akıl, kimi nakit, kimi emek, kimi de şarap vererek destek sağlayan dostlar vardı...

en büyük moral, değer verdiğim ağızlardan dökülen "evin çok güzel olmuş" sözleri oldu...


ya birbirinden güzel, birbirinden değerli  ve anlamlı ev hediyelerine ne demeli ? onlara baktıkça o kadar mutlu oluyorum ki çektiğim tüm sıkıntıları unutup bir ev daha  mı alsam diyorum :)

bir kitapta okuduğum ve kimin söylediğini hatırlamadığım şu söz geliyor aklıma :


"arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim derler, arkadaşlarıma bakıyorum da fena biri değilim galiba... "





          tüm dostalara ve  blogtaki yazılarımı
(çoğu kasvetli olmasına rağmen) okumaya devam edenlere...

















17 Aralık 2011

Maceranın tadı...




M.Yeşim GÖZÜKARA


Günlerden kombimin çalışmaya başladığı ilk, gribimin ise son günüydü...

Akşam vakti, arka balkonuma panjurları kapatma niyeti ile çıktım ve evin soğumaması için balkon kapısını kapattım. Panjurları tek tek indirirken bir çok apartmanla birlikte benim balkonumun da  baktığı   küçük yeşil alanda bir kadının kedileri beslediğini gördüm.

İşim bitince geri döndüm ve aaa... balkon kapısı açılmıyor...

Kolu aşağı indir yukarı kaldır açılmıyor, kilitli  kaldım mı balkonda...

Sanırım kapı kilitli pozisyondayken kapıyı çektim ve kendiliğinden kitlendi. Evde benden başka kimse de yok... telaşla panjuru açıyorum ve bakıyorum ki kedileri besleyen kadın uzaklaşmaya başlamış... arkasından seslenip durumumu anlatıyor, 4-5 apartman ilerde oturan annemin evini tarif ediyorum, onda yedek anahtar var gelip beni  kurtarır.

Kadın tamam diyor, gidiyor...

Ben uğraşmaya devam... ya kadın çeker giderse (ya da sonrasında bir arkadaşımın dediği gibi alzheimer'sa  ve anında unutmuşsa) napacam? alt komşunun panjurları da kapalı... çevredeki apartmanlarda seslenecek kimse de görünmüyor... bağrınsam da mahallenin delisi mi olsam ?

Aşağıda iki kat var... inebilir miyim ki... yoksa sabah yere yapışmış cesedimi mi bulurlar?

Bulurlarsa nasıl düştüğümü anlayan çıkar mı acaba, belki de intihar ettiğimi düşünürler...

"rahmetli kaloriferinin yandığı ilk gün gitti" :)) 

Yaşlı annemi düşünüyorum, telaşlanacak şimdi, evin anahtarını bulabilecek mi, bulsa açabilcek mi?  hadi eve girdi balkon kapısını açabilecek mi? herşeyi unutan , kafası karışık yaşlı bir insan için hepsi ayrı problem...

camdan içeri bakıyorum, ışıkları yanan evim ne de güzel ,huzurlu gözüküyor ...

sonunda kapının açılmayacağına ikna olup yandaki yatak odası penceresine yöneliyorum... sıkı kapatılmamış pencere biraz yüklenmemle hop açılıyor,  içerdeyim...

bi koşu kapıya gidiyor,  ayakkabımı giydiğim gibi dışarı çıkıyorum... kedisever kadının balkonun altına doğru yürümekte olduğunu görüp önce onu yakalıyor ve teşekkür ediyorum, kedi sevenlere güveneceksin demek ki...

Ardından elinde bulduğu tüm anahtarlarla benim apartmana doğru yürümekte olan annemin yanına gidip herşeyin yolunda olduğunu söylüyorum, içi rahatlıyor ve evine dönüyor (ama on dakika sonra telefon açıp bi kontrol etmeyi ihmal etmiyor:))

boşalmış sinirlerimle kendime gülerek evime dönüyorum...











2 Aralık 2011

Psikolog geldiii hanıııım...


                     Roi James (Meditation on Flow)


Yeni tanıştığım insanlara psikolog olduğumu hemen söylemem...

Önce  beni  ben olarak  tanısınlar isterim, sıfatsız.

Öğrendiklerinde bakışları değişiyor çünkü , çekinme ve merak karışımı bir bakışla bakmaya başlıyorlar. Daha kontrollü davranmaya ve normal (!) gözükmeye çalışıyorlar. Normal gözükme kaygısı  doğallığı azaltıyor.

Çünkü ultrasonik bakışlarımla onların aklını ve ruhunu okuyacağımı ve bütün arızalarını bir bir tespit edeceğimi sanıyorlar (tesbit etmediğimden değil de kimin arızası yok ki :))

Üstelik psikoloğu herşeyi çözmüş, herşeyi aşmış, her dertle, her sorunla başaçıkabilen, sorunsuz, ideal insan gibi görme eğiliminde birçoğu.

İdealde olması gereken budur belki de...

Ancak ben meslek içinde bu kıvamda çok az kişi gördüm. Doktorun hiç hasta olmaması, mühendisin en güvenli evde oturması, dişçinin ağzında hiç çürüğünün olmaması gibi bir şey bu ...

Kitabını okuyan herkesin mutlaka odasında bir saat geçirmek isteyeceği ünlü terapist Yalom bile terapist  dayanışma grubuna katılıyorsa biz ne yapalım di mi ama ?

Geçen yaz terapist arkadaşıma danışmaya gittiğimi söylediğim de bazıları şaşkın gözlerle baktı bana... 

nası yani ? psikolog da terapiste gider mi? ya da niye gider? olur mu öyle şey? nasıl psikologmuş o...

Şu bir gerçektir ki terapi görmemiş kişi terapi yapamaz! Yapıyorum diyen yalan söyler. Bir terapiste gidecekseniz ilk sorunuz onun terapi görüp-görmediği olsun...


Kendine kör olan kişi başkalarının görmesini nasıl sağlar?

Samimiyet gereği ,bir süre sonra psikolog olduğumu söylüyorum tabi. Şaşkınlığı atlatanlar yavaştan dillendirmeye başlıyorlar :

"bizim oğlan da bu aralar çok sinirli,ters davranıyo... yaaa bu günlerde hiç konsantre olamıyorum...  hanıma da panik atak dediler..."